#banana fish roman

LIVE

“Max Lobo’nun Anıları”yla ilgili diğer hayranların yazdıklarından öğrendiğim kadarını daha önce derlemiştim. Banana Fish’in mangası bittikten birkaç yıl sonra çıkan bu 4 kitaplık seri Akira Endou imzasını taşıyor. Yani bu kitapların yazarı Banana Fish’in yazarı değil. Bunu tekrar belirtmiş olayım. Dolayısıyla bu kitapların içeriğini canon (esas hikayenin bir parçası) kabul edip etmemek size kalmış.

Bu kitaplardan birinde Max’ın yıllar önce ölmüş olan Ash’e yazdığı bir mektup var anladığım kadarıyla. Twitter’dan @enta_jinnai ve @nakimooshi, sağ olsunlar bu mektubu İngilizce’ye çevirmişler. Ben de istek üzerine Türkçe’ye çevirdim.

Açıkçası bu yaptığım çeviriden pek memnun değilim. Çevirinin çevirisi olduğu için zaten biraz güvensizce çevirdim. Japonca metnin görüp çevirimi kontrol etmeyi çok isterdim. İlerde elime geçerse bunu yapıp gerekirse bu çeviriyi güncelleyeceğim. Ama gördüğüm kadarıyla daha önceden postaladığım özetteki ana fikirlerle çelişen bir şey yok.

Buyrun…

Ash, huzur içinde bu dünyadan göçüp gittin. Kimse fark etmeden aramızdan ayrıldın. Şimdi Boston dolaylarında bir mezarlıkta annenin yanı başında yatıyorsun. Griffin, Banana Fish’in etkisiyle o hale¹ geldikten sonra onu bulup geri getiren sen olduğun için annenle ilgili meseleyi muhtemelen biliyordun².

Annen seni doğurduğunda hem zihnen hem de bedenen çok yıpranmıştı. Uyuşturucu, cinsel özgürlük hareketi ve topluluk halinde göçebe bir hayat sürmek onu tüketmişti. En sonunda annenin Boston’da yaşayan anne babası onu yanlarına aldılar³, ancak bundan kısa bir süre sonra annen hayata veda etti. Öldüğünde daha reşit bile değilmiş. O zamanlar onun gibi çok insan vardı⁴, diyecek olursan… Ne diyeyim, haklı olursun.

Bence bu kadar uzun süre insanlık dışı koşullarda yaşayabilmen adeta vahşi bir hayvanın doğasına sahip olman sayesinde mümkün oldu. Ama sen vahşi bir hayvandan ibaretsin, demek istemiyorum. Gözlerimin önünde endamının vahşi bir güzelliğin vücut bulmuş halinden nasıl korkutucu bir hale büründüğünü hatırlıyorum.

Aslına bakarsan etrafındaki herkesin seninle ilgili düşünceleri birbirinin aynı hale geldi. Hepimizin ayrı ayrı güçlü kişilikleri olmasına rağmen sizlerin gözünde Ibe, Charlie ve ben birer “moruk”tuk⁵. Sen aramızdan ayrılalı on yıldan fazla olmasına rağmen benim gördüğüm kadarıyla arkadaş çevrenin sana duyduğu güven ve takdir duygusu yayılmaya devam etti. Oğlum Michael da bu yeni nesle dahil oldu. Onunla görüştüğümde sahip olduğu yeteneklerin kendini göstermeye başladığını, onun da bu yeteneklerini yaratıcılıkla kullandığını görüyorum.

Sing Soo-Ling’e seninle ilgili anıların tümünü bir yerde toplamak istediğimden bahsetmiştim. Bunun üzerine bu fikri destekleyen birçok mesaj aldım. İnsanlar bana yanlarında olmadığım bu süre zarfında olanları anlatmaya başladı. Bu anı defterini onlar sayesinde tamamlayabildim. Kalem tutmayalı uzun zaman olmuştu.

Arkadaşların senin izinden giderek kütüphaneyi kullanmaya başladılar. Bilgisayar kullanmayı da zaten senden öğrenmişlerdi. Böylece şu an hepsi bu çağın bayrak taşıyanları oldular. Cain büyük emek sarf edip avukat oldu. O bücür Sing şu an 1.90 boyunda bir dev. Bir yandan üniversiteye devam ediyor, diğer yandan da Chinatown’da kendi işi var; bir ticaret şirketi işletiyor. Yut-Lung, Hong Kong’da birçok şirketin başında ve işleri giderek büyüyor. Onun bilmece gibi karakteriyle ilgili anlamadığım çok şey var ama ilginç bir kişilik olsa gerek.

Eiji… Onun o çocuksu hali tamamen kayboldu. Hüzünle doldu taştı, adeta inzivaya çekilmişçesine durgun ve sessiz bir insan olup çıktı. İki yıl hiç antrenman yapmadığı için sırıkla atlamaya tekrar başlayamadı. Ama sonra greencard aldı ve şimdi New York’ta yaşıyor. Şu an çok saygın bir fotoğrafçı. Bu kitaptaki fotoğrafların hepsi onun. “Eiji Okumura” imzasını taşıyan fotoğrafların hüzünlü, nostaljik ve kendine has bir duygu barındırdığı söylenir. Ama ben o duygunun ne olduğunu biliyorum. O duygunun kaynağında sen varsın, Ash. Eiji hala senin bir gün çıkagelmeni bekliyor. Gözleri sonsuza dek seni arıyor olacak.

Ekipten bazıları sivil toplumda çalışıyor, bazıları dünyanın dört bir yanında bağlantılarını güçlendiriyor, bazıları ise uzay araştırmaları yapıyor. Çoğu hala yakın arkadaş. Hatta adeta bir aile gibiler. Gelecekte ne yapacaklarını görmeyi iple çekiyorum ve hepsinin uzun bir hayat yaşamasını diliyorum⁶. Onlar için hayatın merkezinde hala Ash Lynx var. Hala sen varsın.

Ha, beni mi soruyorsun?

Oğlum Michael’dan ayrı kaldığım zamanı telafi etmek için zamanımı onu yetiştirmeye adadım. Jessica’nın çalıştığı zamanlarda da onun yerine Michael’a ben baktım. Okul Aile Birliği başkanı bile oldum. Şimdi Michael liseye gidiyor. Artık benimle takılmaktansa Eiji’nin sergi hazırlıklarında görev almak daha çok ilgisini çekiyor. Onun için ben de yeni bir şeylere başlamayı düşünüyorum. Aslında bir süredir çevremdeki insanlar yaptığım gönüllü işlerden dolayı bir sonraki seçimlerde belediye başkan adayı olmamı söylüyor. Sanki siyasetçilerden nefret etmezmişim gibi! Ama sorunları olan bir toplumun üyesiysen, çözebileceğin sorunları görmezden gelemezsin. Toplumun sana ihtiyacı varsa, senin de gereğini yapman gerekmez mi? Sence?

Neyse, tekrar genç olamayacak bir “moruk” olarak herkesin senin benliğini yaşattığını izlemeye devam etmek istiyorum. Sen hep bana yaşlı bir adammışım gibi davranırdın. Onun için baba oğul gibi olmamız kaçınılmazdı herhalde. Halbuki ben daha gençtim. Dışardan bu kadar ukala bir oğlumun olması zoruma gidiyormuş gibi yapsam da aslında içten içe hoşuma gidiyordu ve seninle gurur duyuyordum.

Doğru duydun. Hep seninle övünmek istedim.

Notlar:

¹ “Sakat” demek istemedim. “Engelli” de kulağıma hoş geldi. Max, Griffin’in Banana Fish’in etkisiyle ne hale geldiğini gören ilk kişi neticede.

² Burada ne kastediliyor, asla anlamış değilim. Annen de madde kullanımının etkisiyle en az Griffin kadar kötü durumdaydı mı demek istiyor acaba?

³ Kendi çocukları olduğu için velayeti zaten onlardadır diye varsaydım. Burada “custody” daha mecazi anlamda kullanılmış sanki. Kol kanat germek gibi.

⁴ Banana Fish’in mangası 1985-87 yılları arasında geçiyor. 1985 yılında 17 yaşında olan Ash, 12 Ağustos 1968 doğumlu. Yani burada bahsedilen “o zamanlar” hippi hareketinin yaygın olduğu yıllar.

⁵ “Old man” için Japonca’da “ossan” dendiğini düşünüyorum. Türkçe’de günlük hayatta ‘moruk’ kelimesini kullanan var mı? Sadece tercümelerde kullanıldığını düşündüğüm bir kelime bu.

⁶ Max burada henüz kendinden bahsetmeye başlamadı. Japonca’da özneler birbirine karışabiliyor, onun burada Max’ın hala Ash’in çetesindekileri kastettiğini düşünüyorum ama emin değilim tabii. Bu şekilde çevirmek bana daha mantıklı geldi sadece.

codenamed-bananafish:

Translation of Max Lobo’s Notes (1998)

This is an extra published in 1998, that contains Max’s memoirs of Ash and the future lives of all characters of Banana Fish.

(Translations credit to @enta_jinnaiand@nakimooshi on Twitter, posted with permission. Edits / corrections are mine.)

loading