#şükrü erbaş
-‘‘İnsan yaşarken görür güzelliği / Acı bile bir dünya nimetidir sonunda / ancak yaşayanların anısı olur.’‘ 1997 sf.39
-’’Ne tuhaf, insanın en büyük hazinesi, ona en büyük acıyı çektiren yüreğiydi ve gökyüzünü içine alacak kadar genişti. İnsan bunu ne geç öğreniyordu.’’ sf.41
-’’ Gökyüzünde bir bulutu olmayan insanın gideceği uzaklık, olsa olsa kendine sızan çaresizliğidir.’’ sf. 46
-’’Dağıstan’da Avarlar, hayatını istediği gibi yaşayamamış insanların mezar taşlarına ‘’yüz yaşına kadar yaşadı ama dünyaya gelmedi’’ yazarlarmış’’ sf. 52
-’’Yalnızlık… Seni bir gün biz seçeceğiz. O zaman güzel olacaksın.’’ sf.53
-’’Belki bin kez yinelenmiş sıradan olayları bile biriciklik ve büyük bir anlam duygusuyla yaşarız. Çünkü onu biz yaşıyoruz! İnsan böyle yapmazsa sanırım varlığının ve yaşamının gerekliliği üzerinde derin kuşkular büyütecektir. Yalnızlığımız dünyayı dolduracak kadar büyüktür. Acımız ‘acıların beyidir.’ Aşkımızın benzeri ve tekrarı yoktur. Ayrılan herkesin kederi bizde birikmiştir.’’ sf. 59
-’’Ayrılık, zorunlu ya da gönüllü, bir kopuşu, bir acıyı, kimi durumlarda bir vefasızlığı ve ihaneti imlese de içinde daha geniş bir yaşama potansiyeli taşıyan bir insanlık halidir. Hepimizin belki de acıyla özgürleştiği, geçmişin değerini bulduğu, geleceği büyüttüğü bir beşinci mevsimdir. Hiçbir ayrılık gitmekle özdeş değildir. Gerçek ayrılık, tam anlamıyla bir unutuşla başlar.’’ sf.60
-’’ Kimse düşlerine sahip çıkamıyormuş; sevgi parayla satılan bir lüks olmuş; bir halkın onuru için binlerce genç ölüm orucuna yatmış; balkonlarda çiçekler giderek azalıyormuş; yaşlılar bir bir parklardan çekiliyormuş; çocukların soluğu anne teni kokmuyormuş; ekmeklerden sonra şarkılar da bozulmuş; insanlar inceliğini bir ip gibi boynunda taşıyormuş; para sesi yükseldikçe susan insan artıyormuş…’’ sf. 90
İnsanın Acısını İnsan Alır - Şükrü Erbaş
‘‘Dağıstan’da Avarlar, hayatını istediği gibi yaşayamayan insanların mezar taşlarına ‘yüz yaşına kadar yaşadı ama dünyaya gelmedi’ diye yazarlarmış. (sf.52)’‘
‘‘Ayrılık, zorunlu ya da gönüllü, bir kopuşu,bir acıyı,kimi durumlarda bir vefasızlığı ve ihaneti imlese de, içinde daha geniş bir yaşama potansiyeli taşıyan bir insanlık halidir. Hepimizin belki de acıyla özgürleştiği, geçmişin değerini bulduğu, geleceği büyüttüğü bir beşinci mevsimdir. Hiçbir ayrılık gitmekle özdeş değildir. Gerçek ayrılık tam anlamıyla unutuşla başlar. (sf.60)’‘
‘‘Kimse düşlerine sahip çıkamıyormuş; sevgi parayla yaşanan bir lüks olmuş; bir halkın onuru için binlerce genç ölüm orucuna yatmış; balkonlarda çiçekler giderek azalıyormuş; yaşlılar bir bir parklardan çekiliyormuş; herkes penceresine ikinci bir perde çekiyormuş;’yalan yeminin ikiz kardeşi olmuş’ -M.Altıok- ; ekmeklerden sonra şarkılar da bozulmuş; insanlar inceliğini bir ip gibi boynunda taşıyormuş; para sesini yükselttikçe susan insan artıyormuş; hapishaneler birer büyük kent olmuş; herkes eşyalarıyla sevişiyormuş ; gurbet artık evlere gelmiş; bütün bunlar dünyayı daraltmış… (sf. 90).’‘
“Ve güz geldi ömür hanım. Dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde.
İçimde bir çocuk, yalın ayak koşuyor yaşlılığa doğru, binlerce kez yenilmiş umut ölülerini çiğneyerek. Sahi yaşlılık, derin bir iç çekiş, yanılmış bir çocukluk olmasın Ömür Hanım?”
Anlamsız bir boşlukta savrulup duruyorum.
Şükrü Erbaş
“Biz hepimiz
Birer yalnızlık şarkısıyız.
İçimize bakarak
Dört yaramızın üstünden
Aşk yaramızın
Umut yaramızın
Korku yaramızın
Unutma yaramızın…
Dünyaya tutunmaya çalışıyoruz.
Biz hepimiz
Bir mutsuzluk töreninde
Varlığıyla yaralı
Birer yeryüzü ağrısıyız.
Gözlerimizde
Boğulmuş birer yeryüzü fotoğrafı
Bir ışıklı kalabalık ağzımızda
Boşluğa tanrılar yontuyoruz.”
“Bir gün
Yaşayan hiç kimsenin
Anısı olmayacağız.
Yine de
Sonsuzluk bizmişiz gibi
Yaşayacağız dünyayı.
Unutmak ey
Tanrının anlaşılmaz bağışı
Sensin hepimizin büyük hayatı.”
“Bir tek bilmediğim yerler
Acı vermedi.
Keşke, diyorum
İnsan insanı hiç tanımasaydı!”
“Neden böyle oluyor bimiyorum
Zaman bir başka dile geçti
Çiçek açar gibi ağlıyorum.”
(…)
Susmak yalnızlığın ana dilidir Ömür Hanım, şiiridir, beni konuşmaya zorlama ne olur. Sözün sularını tükettim ben, kaynağını kuruttum. Geriye bir büyük sessizlik kaldı yüreğimde, kalabalıklar, kalabalıklar kadar büyük…Yalnızım Ömür Hanım, geceler boyu akıp giden ırmaklar gibi karanlıklar içre, öyle yitik, öyle üzgün, yalnızım… Sularım toprağa sızıyor bak. Yüzümü geceler örtüyor. Binlerce taş saklanıyor içimde. Kim kimin derinliğini görebilir, hem hangi gözle?
(…)
Şükrü Erbaş - Ömür Hanımla Güz Konuşmaları
Sen konuşmazsan
dünya susuyor biliyor musun?
Bir uzun yürüyüş düşlemiştim
Avuçlarının ince çizgilerinde
Öperek ürkek gülümsemeni usulca.
Dünya tepeden tırnağa sen
Buğulansın istemiştim ılık nefesinle,
İçimin buzlu camları.
…Ömür sürüyor yine yırtarak yürek zarını…