#kitapsözleri

LIVE

“tanrı varsa -ki ben olmadığına gerçekten inanıyorum- insan aklının sınırları olduğunu da bilir. yoksulluğu, haksızlığı, açgözlülüğü, yapayalnızlığı, bütün bu karmaşayı o yaratmadı mı? mutlaka çok iyi niyetlerle girişmiştir bu işe, ama sonuçlar bir felaket. tanrı varsa bu dünyayı erkenden terk etmeyi seçen yaratıklara karşı cömert davranacaktır, hatta bizi burada vakit harcamaya zorladığı için özür bile dileyebilir”

veronika ölmek istiyor/paulo coelho

yaşamı boyunca pek çok şeyi sonuna dek götürdüğü doğruydu, ama hep önemsiz şeylerdi bunlar, bir özürle sona erebilecek bir küslüğü uzatmak, bir ilişkinin sonu olmadığını düşündüğünde adamı sevdiği halde telefon etmemek gibi. kolay konularda ödün vermemekte üstüne yoktu; sanki ne kadar güçlü ve aldırışsız olduğunu kendine böyle kanıtlayacaktı. oysa aslında kırılgan bir insandı, hiçbir zaman üstün bir öğrenci olmamış, okulda spor dallarında da pek bir başarı gösterememiş, evinde de huzurlu bir yaşam sağlayamamıştı.

veronika ölmek istiyor/paulo coelho

sevgili Wilhelm, epeyce düşündüm bu arada: bir yanda insanın içindeki yayılma, yeni buluşlar yapma ve öteye beriye devinme itkisi; öte yanda sınırlamalara gönüllü olarak boyun eğme, alışkanlığın raylarında devam etme ve sağıyla soluyla ilgilenmeme konusundaki içsel güdü var.

genç Werther'in acıları/goethe

bir keresinde, kendine korkunç işkenceler yapan bir hastam olmuştu. ona neden böyle şeyler yaptığını sorduğum zaman, ‘bunları bana dünya yapmasın diye,’ karşılığını vermişti.

sana gül bahçesi vadetmedim/joanne greenberg

“her şey farklı olsaydı, insanın hissedebileceği şeylerden mi söz ediyorsun?”

Helmholtz başını salladı. “pek sayılmaz. bazen kapıldığım tuhaf bir hissi düşünüyorum da, söyleyeceğim önemli birşey ve bunu söyleyebilme gücüm varmış hissi; sadece ne olduğunu bilemiyorum ve bu gücü herhangi bir şekilde kullanamıyorum.” cesur yeni dünya/aldous huxley

çünkü beyaz adamın gerçek tanrısı, kendisinin “para” adını taktığı yuvarlak metal ve ağır kağıttan başka bir şey değildir. -göğü delen adam/erich scheurmann

“ne kadar sıfat varsa hepsini attım” veba/albert camus

“ama biliyorsunuz, azizlerden çok yenilmişlere karşı bir dayanışma duygusu içindeyim. sanırım yiğitlik ve azizliğe karşı eğilimim yok. beni ilgilendiren, bir insan olmak” veba/albert camus

bir savaş patladığında insanlar “uzun sürmez bu, çok aptalca!” derler. ve kuşkusuz bir savaş çok aptalcadır, ancak bu onun uzun sürmesini engellemez. budalalık hep direnir, insan hep kendisini düşünmese bunun farkına varabilirdi. -albert camus/veba

arzın bir kabuğu ve bu kabuğun da bazı hastalıkları vardır. Örneğin bu hastalıklardan birinin adı insandır.

-zerdüşt böyle buyurdu

kendi gerçeğim sanki beni terk etmiş, orada burada rastgele geziniyordu. gerçeğimin gelip beni yeniden bulması iyi olur, diye düşündüm.

-zemberekkuşu'nun güncesi

çevremizde çıt yoktu. bir kez daha, ben denen yaratıkla içli dışlı oldum. -zemberekkuşu'nun güncesi

dinle Zemberekkuşu, bak ben ne düşünüyorum: tüm insanlar, yaşantılarının merkezinde farklı bir şeyle doğarlar. sonra bu şey, her neyse, ısı kaynağı olup yüzeye çıkar. bende de var bir tane kuşkusuz, ama zaman zaman, ona artık egemen olamıyorum. birisine, şu veya bu biçimde, bu şey içimde keyfince şiştiği ya da kasıldığı ve beni sarstığı zaman hissettiklerimi aktarmak istiyorum. ama bunu açıklamayı başaramıyorum. belki iyi anlatamıyorum, ama insanlar da söylediklerimi dinlemiyorlar. dinler görünüyor, ama aslında hiçbir şey dinlemiyorlar. ben de bunun üzerine, zaman zaman, gerçekten sinirleniyor ve saçmalıklar yapıyorum. -zemberekkuşu'nun güncesi

sana kendimi açıklayayım, yani nasıl bir insanım, nelere inanır, umutlarımı nelere bağlarım, bunları anlamak istiyorsun, değil mi? bunun için açık söylüyorum: ben Tanrıyı olduğu gibi, bütün yalınlığıyla kabul ediyorum. şuna da dikkat etmeliyiz: Tanrı varsa ve yeryüzünü gerçekten yaratmışsa, onu Eukledies geometrisi üzerine kurmuş, insan zekâsına ancak üç boyutlu kavrayabilme gücü vermiştir. bununla beraber eskiden de, şimdi de -hatta en kalburüstü olanlar arasında- yeryüzünü ve daha da genişleterek bütün evrenin Eukleides'e göre yeryüzünde kesişmesi mümkün olmayan iki doğrunun belki sonsuzluğun bir yanında bir araya gelebileceğini düşünenler çıkıyor. azizim, aklım bunlara ermedikten sonra Tanrıyı nasıl anlayabilirim? açık söylüyorum: bu çapta sorunları çözebilecek güçte değilim; zekâm Eukleides çevresi içinde, dünyasaldır. bu yüzden bu dünyanın ötesinde konularla uğraşamam ben. senin de kulağına küpe olsun Alyoşa dostum: bu gibi şeylerle zihnini yorma, hele Tanrıyla ilgili konularla… O'nun varlığıyla yokluğuyla uğraşma. bu tür sorunlar yalnız üç boyuta akıl erdirebilenlere göre değildir. -karamazov kardeşler, dostoyevski

bak canım, on sekizinci yüzyılda ihtiyar bir günahkâr, Tanrı olmasaydı onu icat etmemiz gerekecekti: S'il n'existait pas Dieu il faudrait l'inventer, diye bir hikmet savurmuş. insan gerçekten Tanrı'yı icat etti. işin garip, şaşmaya değer yanı, Tanrının gerçekten var olması değil, böyle bir fikrin, Tanrı ihtiyacı fikrinin, insan gibi vahşi, zararlı yaratığın kafasında yer edebilmesi… bu derece kutsal, duygulandırıcı, yüksek ve insana onur veren bir düşüncedir bu. bana gelince, insanın mı Tanrıyı, Tanrının mı insanı yarattığı üzerine düşünmemeye karar vereli çok oldu. -karamazov kardeşler, dostoyevski

Herkes kendisi hakkında kendisi karar verir ve kendini en iyi aldatabilen, herkesten daha neşeli yaşar.

suç ve ceza/dostoyevski

Bir yıl içinde kadınlarla ilgili kaç kitap yazıldığına dair bir fikriniz var mı? Bunlardan kaçının erkekler tarafından yazıldığına dair herhangi bir fikriniz var mı? Belki de evrendeki en çok tartışılan hayvan olduğunuzun farkında mısınız?

-Virginia Woolf/ Kendine Ait Bir Oda

Yeni, hiçbir zaman yaşamadığı bir ruh hali ona sadece zor gelmiyor, aynı zamanda bu ruh hali karşısında korku duymaya başlıyordu. Yorulan gözlerin bazen nesneleri çift gördüğü gibi, ruhundaki herşeyin çiftleşmeye başladığını hissediyordu. Bazen neden korktuğunu, ne istediğini bilmiyordu. Olanlardan ya da olacaklardan korkuyor mu, bunları istiyor mu, tam olarak ne istiyor, bilmiyordu. -Anna Karenina/Tolstoy

Hayatının bütün bu izleri sanki ona sarılmış şöyle diyordu: “Hayır, bizi bırakıp gitmeyeceksin, başka birisi olmayacaksın, nasılsan öyle kalacaksın: Kuşkularınla, kendinden sonsuz hoşnutsuzluğunla, sonuçsuz kalan kendini düzeltme denemelerinle, yaşadığın düşüşlerle ve senin için olanaksız, sana nasip olmayacak sonsuz bir mutluluk beklentisiyle.” Ama bunu eşyaları söylüyordu, içindeki başka bir ses ise geçmişe boyun eğmemesini ve yapabileceği her şeye kendini zorlaması gerektiğini söylüyordu.

-Anna Karenina/Tolstoy

“İçinize şeytan kaçmış olmalı,” dedi Candide. “Bu dünyadaki işler karmakarışık,” dedi Martin, “şeytan ne kadar içimdeyse bir o kadar da dışımda ama sizi temin ederim, bu küreye daha doğrusu bu küçük küreciğe göz gezdirdiğim zaman, tanrının onu bazı zararlı yaratıklara terk ettiğini düşünüyorum.”

-Voltaire/Candide

tanrıları bize benzer tasarlamak, onları bizim gibi arzuları, öfkeleri, kinleri, karıları, hazları, ölümleri, mezarları olan birer varlık olarak düşünmek insan düşüncesinin bir sarhoşluk zamanına rastlamış olsa gerekir. -montaigne, tanrılar üzerine

birçok bahtsız varlık için ‘yarın’ içi boş bir sözcüktür ve o zamanlar yarına dair hiçbir inanç beslemeyenlerden biriydim; kendime ait birkaç saatim olduğunda,hazlarla dolu bütün bir yaşamı,onun içine sığdırırdım.

vadideki zambak/honore de balzac

loading