#kayıp çocuk

LIVE

Bir nahiv (dilbilgisi) âlimi gemiye binmişti. Sefer esnâsında ilmine mağrur bir şekilde gemici ile sohbete koyuldu. Gemiciye zaman zaman muhtelif suâller sordu. Ondan “bilmem” cevabını alınca da ilmiyle gururlanarak:

“–Yazık! Cehâletin sebebiyle ömrünün yarısını ziyân etmişsin.” dedi.

Temiz kalpli gemicinin, bu küçük düşürücü davranışa gönlü kırıldı ise de olgunluk gösterip cevap vermedi. Derken şiddetli bir fırtına çıktı ve gemiyi müthiş bir girdabın içine sürükledi. Herkesi büyük bir telâşın kapladığı o hengâmede gemici, nahivciye  dönüp:

“–Ey üstad, yüzmebilir misin?” diye sordu. Nahivci, solmuş, sararmış bir vaziyette kekeleyerek:

“–Hayır, bilmem!..” dedi.

Bunun üzerine gemici, mahzun bir edâ ile şu mukâbelede bulundu:

“–Nahiv bilmediğim için benim yarı ömrüm mahvolmuştu. Şimdi ise yüzme bilmediğin için senin bütün ömrün mahvoldu. Zira gemimizin bu girdaptan kurtulma imkânı yoktur. Ey nahivci! Bu deryâda nahivden  ziyâde yüzme ilminin daha faydalı ve zarûrî olduğunu bilmiyor muydun?..” 

Bu fânî vücut gemisi ölüm girdabında çırpınırken, yaşanmayan, irfâna dönüşmeyen ve sırf nefsin rahatına hitâb eden bilgiler fayda vermeyecektir. Günah girdaplarında boğulmaktan kurtulmanın yegâne çâresi; helâli, haramı bilmek ve bunları tatbik etmektir. İşte ancak böyle bir ilim, bizleri iki cihan saâdetine nâil edebilir.

Bu nasıl bir yangın be çocuk bir tek ben tutuştum,bir tek benim canım yandı.

Son konuşmamız da tek cümlesi beni yıkmıştı; “Çok uzaklara gideceğim.” demişti,sonra bir

Son konuşmamız da tek cümlesi beni yıkmıştı;

“Çok uzaklara gideceğim.” demişti,sonra bir baktım ki gitti.

Öyle böyle değil,aniden gitti fakat ben anladım ki çocuk,sen uzaklara gittin fakat dönüşü olmayan uzaklara gitmişsin.Ben bekledim,sen gelmedin.Şimdi ben yazıyorum,sen yine okumuyorsun çocuk.Sonra farkettim ki,her merhaba bir vedayla bitiyor.Bu yüzden senden sonra hiçbir merhabayı sevemedim çocuk


Post link
Nasıl bir gündü bende hatırlamıyorum çocuk,yakınlarımın tekrar ihanetini anlamıştım,başkalarının can

Nasıl bir gündü bende hatırlamıyorum çocuk,yakınlarımın tekrar ihanetini anlamıştım,başkalarının canını acıtıp,yaralarını kanatıp yine o uçurumun kenarında bulmuştum kendimi.Sana bakarak;

“Hep yanlış insanlara güvenmişim,tabii senin dışında.”

“Bunu duymak için bir ömrüm daha olsun,yine veririm.” demişti. Gözleri uzaklara daldığında;

“Yaşayamadığımız çok şey var değil mi? Küçükken lunaparka gittiğimde dönme dolaba ilk kez bindiğim de korkmuştum,rüzgar saçlarımı alıp uçuracak zannetmiştim.Bir daha binmedim dönme dolaba,korktuğumdan değil,bir daha gelemediğim için.”

“Ne çok ertelediğimiz şey var değil mi hayatta? Yaşayamadığımız bir köşeye koyup sonradan yaparız dediğimiz,yaşanacak aşklar,izlenecek filmler,gezilecek yerler.”

“İkimiz de acılardan geçtik ama?” dediğimde en güzel lafı söylemişti;

“Ama acılarımızın arasında ki parlak ışıltılı taşları göremedik,benim acılarımın arasında ki en parlak taş sendin,seni buldum.”

“Bende seni uçurumun kenarında buldum çocuk.”


Post link
loading