#paragraf

LIVE

“Beni anlamalısın!

Çünkü ben kitap değilim,

çünkü ben öldükten sonra kimse beni okuyamaz, yaşarken anlaşılmaya mecburum.”


-Oğuz Atay

İçim bataklık

Durmadan kendimle savaşmaktan kendi iç sesimle kavga etmekten yoruldum kötü olan şey ise bir sonu yok bunun iç sesim de haklı bende haklıyım. Yeter artık diyorum beynimi kemiriyor bu düşünceler sonra dahası geliyor durmadan yenisi düşüyor beynime kor gibi sonra ne mi oluyor sonra delirmeye başlıyorum kendi kendime konuşmalar, kavga etmeler, kah gülüp kah ağlamalar. Ama bildiğim bir şey var ben deliriyorum bu yavaş oluyor ama deliriyorum. Sürekli kendi kendime haksız olup aynı anda haklı olmaktan dolayı deliriyorum, geceleri gözüme uyku girmemesinden dolayı deliriyorum, yediğim yemekten tat alamamaktan deliriyorum. Diyorum ki allahım al içimde olan bu gafleti almıyor, alsa bile yenisi geliyor. Koskocaman bir labirent düşünün her sokağı bir yere çıkan bir labirent düşünün ben o labirentte çıkmazı bulmuşum gibi. O okyanusun keşif edilmeyen suları gibi derin uçsuz bucaksız bir gaflet. İçim bir bataklık, içim bir okyanus, içim bir çöl. Durmadan battığım, kocaman bir boşluk olduğum, göz yaşımın artık kalmadığı bir içim var. Daha ne kadar gider böyle daha ne kadar hem boğulup hem batarım bilmiyorum yaşamadan göremem, gördükçe de yaşayamam gibi geliyor.

Çok kırgınım hatta kırgınlıktan öte darmadağın oldum toparlamak istesem başka parçam düşüyor. Hani derler ya “hep en yakınlarımız zarar verir” diye doğru en çok onlar kırdı en çok onlar dağıttı beni. İçimde yanan ateş sönmüyor üzerine o bile su atsa artık sönmez aksine alevlenir. Kız kardeş dediğin insan yaparsa herkes yapar. Ne olursa olsun demiştik, bitmeyecek bu arkadaşlık. Bak şimdi nerdesin söyle bana hani uçurumun kenarındasın da beni aşağı atıyorsun. O uçurumdan artık dönüş yok önüm arkam heryerim senin uçurumunda artık. Bana ait olan duvarlarım vardı senle açıldı seni aldı içeri ama sen o duvarlardan enkaz yaratıp gittin ve enkaz altında kalan ben oldum. Deli gibi geziyorum etrafta sanki kardeşim ölmüşte heryerde onun halüsinasyonunu görüyormuşum gibi bütün fotoğraflarda yüzün bütün sözlerde sesin duyulur oldu benden kaçan bir hayalet gibi.

Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.

Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
İncinirsin.

Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme, Lavinia.
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme, Lavinia.
-Özdemir Asaf

Çok sessiz sakin olmalı gidişler. Bulunduğun yerden de gitmek sessiz olmalı bu dünyadan da. Kimse bilmemeli mesela bir not bıraktın diyelim şöyle yazmalı: Gidiyorum ama nereye bunu asla bilemeyeceksiniz. Öldüm mü yoksa yaşıyor muyum ben istemeden öğrenemeyeceksiniz. Ama merak ettiğiniz diğer soru şu değil mi? Neden gittim ya da neden öldüm… işte asıl bunu asla bilmeyeceksiniz. Kime kırgındım da böyle sessiz sedasız gittim, kim üzdü beni, kim zarar verdi…
Çok güzel değil mi şöyle bir mektupla yok olmak herkes vicdan azabı duyabilir veya kimse umursamayıp deli olduğunuzu düşünebilir çok riskli. Gittiğiniz yerde yeni hayat kurabilirsiniz veyahut ot gibi gizlice yaşayabilir, ölebilirsiniz. Ben yaşamayı tercih ederdim yaşamak güzel şey herkese her şeye inat güzel şey, yaşamak için çok zamanımız vardır belki ama ölmek için sadece bir an.
Mesela, ben çok kırgınım herkese her şeye kırgınım, en çokta kendime kırgınım gidemediğim için mi kalamadığım için mi bilemem. Kalmakta hiç kolay değil en az gitmek kadar zor ve acılır…

Şöyle düşünün babanız evin kurucusu yöneticisi, bir abiniz var, bir kız kardeşiniz ve de bir köpeğiniz var. Bir sabah uyanıyorsunuz abiniz şehit olmuş. Bir sabah uyanıyorsunuz kız kardeşinize tecavüz etmişler bir sabah uyanıyorsunuz köpeğinizin bacakları kesilerek ölmüş. Ve herkes cezasını çekicek derken duruşma günü oluyor. Abinizi vuran teröristler yakalanamamış, kız kardeşinize tecavüz eden adam çok sarhoştum tahrik oldum diyip ceket ilikliyor ve iyi halden serbest kalkıyor, köpeğinizi öldüren şahıs iste görmedim çok çalılık vardı görsem öldürür müyüm diyip ağlıyor oda para cezasıyla serbest bırakılıyor…
Bu yasaları onaylayan ve yeni bir kanun çıkarmayıp göz yuman hatta o pislikleri salan kişide babanız. Peki babanızın evin reisi yapan kim oda anneniz teyzeleriniz halalarınız. Siz o evi sırf dedeleriniz yıllarca korudu yıkmadı diye o evde kalır mıydınız? Bunlara göz yumar mıydınız?

Bir kitap okuyordum da aklıma geldi şu sözü görünce “içimizde durum farklı kaçan kovalanır.” Yazıyordu bence öyle değil yani neden öyle olsun ki…
Ben mesela kaçanı kovalamam, uğraşmam çünkü unutabiliyorsam unuturum unutamıyorsam şayet içimde yaşarım, içimde severim, içimde özlerim. Neden ona belli edip istediğini vereyim ki ona istediği bu zaten o kaçıcak ben onu kovalayacağım o kendini zor zannedip kendini tatmin edecek ve ben kaldığımla kalıcam. O kaçtı ben kovaladım diye geri gelecek diye bir kural yok çünkü bazı insanlarda tam tersi kaçarlar ama kovalanmak için değil kurtulmak için oldukları yer onları mutlu etmediği için. Bende kaçtım bir kaç kez ama kovalanmak değildi amacım rahat kalmaktı çünkü dediğim gibi demek ki mutlu değildim. Şey düşündüm şimdi bir cümle bana paragraflar yazdırdı bu daha da garip…

loading