#karalama

LIVE

Bir şairin ellerinden dökülen dizelerin güzelliği var gözlerinde.

Bir şarkının nakaratı gibi hayatımız. Her gün birbirinin aynısı değilde ne? Söyleyeni ve dinleyeni de ben.

Düşüncelerimle olan savaşımda kazanan olmayacak.

Kendimi tek kelime ile anlatabildiğim zamanları özlüyorum.

Sonu olmayan bir sessizliğin içine hapsolmuş gibiyim. Aslında hayat devam ediyor, her şey bir saat gibi işliyor. İnsanların ve yaşamın oluşturduğu ses o kadar incelmeye başladı ki, bir saatin duymazdan gelinen tıkırtısı oldu. Her şeye güç yetiremem, her şeyi sırtlayamam, her şey için bir fikrim olamaz. Tüm yorgunluğumun sebeplerini bildiğim halde bunu tersine çevirecek bir çabam yok. Yoksa umut bu gezegeni terk mi etti?

Yarım kalan cümlelerim var benim. Dudaklarımın sınırlarına daha ulaşamadan suskunluğa yenik düştüm. Kahve koyusu gözlerimin duvarları buğulanıyor saat ilerledikçe. Her şey yarım yamalak yaşanırken bari kendimi anlatabilseydim. Bu kış elbet biter, bahar açar avuçlarını ama yarım kalmışlığımı hiçbir şey dolduramayacak.

Üzgünüm sevgilim gelemem. Ruhum, sanki yol ortasında çaresizliğe bırakılmış bir ev kedisi gibi. Gidilecek yolları bilmiyorum, sanki herkes düşmanmış gibi bana. Kaybolmuş, sevgi dolu bakışların altında “seni de yarım bırakacağım” izleri gizli. Ne yapacağımı bilmeden kaçıyorum senden, ondan, bundan ve kendimden.

Hiç var olmamış bir zaman diliminin içinde sıkışıp kalmış gibiyim. Attığım her adım, döndüğüm her köşe, bir dejavunun parçası sanki.

Kurduğum cümlelerin anlamı altında kalmama ramak kaldı. Okurken özendiğim romandaki karakterlerin o ışıltılı, bazen de boğucu ve uğultulu hayatlarına ah çekerken buluyorum kendimi. Hayal gücümün bir kapısı olsa ve eşiğinden sonsuza kadar geçip gidebilsem her şey çözüme kavuşurdu. Sıkıcı hayatımda en azından virgülden çok bir tane noktam olurdu.

İçimi hasret sarıyor gökyüzüne bakarken. İçim mi kendini gökyüzünden aşağı bırakmak istiyor yoksa gökyüzü mü içime dolmak istiyor, bilmiyorum. Bir fotoğraf karesine sığıp kalabilseydim ve yakılana kadar sonsuz gibi hissetseydim yeterdi sanırım.

Müzeyyen çalıyor radyomuzda. Yüzümüzde tebessümle karışık üzüntü var. Uzaklar yakın mı yoksa imkansız mı bilmiyorum.

Yerim yurdum değil artık yanın. Kurduğum cümlelerde de aramasınlar anlam. Sonbahar bile yeşildi bana, artık rengi sarı.

Dediler ki sevginin gücüne ve saflığına inan.
Çağımızın vebası umut ve inanç.
Yarının getireceği bir güzellik var dediler.
Yarınları beklemekten çöle dönmüş bir kalp.

Katlanılmaz bir derde dönüştü içimdeki boşluk hissi. Yaşantım ve rutinim bile yüzlerce iğnenin ruhuma batışı gibi. Dağdaki gelinciğe, açan bir çiçeğe gülen bir insandım ben. Hangi zaman diliminde bir kabahat işledim de sıkışıp kaldım bu düzensizlikte?

İçimden bir şey yavaş yavaş göç ediyor, eksiliyorum. Hiçbir zaman tam hissetmemiştim kendimi, yarım kalmışlık hissi de tamamen tükenmek üzere. Başka bahara kaldı umutlarım.

Bazen aradığımız huzuru vazgeçtiğimiz zaman buluruz. İçimizde şüphe kalmaz, en azından çabaladım deriz. Yeni bir sayfa açarız hayat defterine. Bir fincan kahve eşlik eder yorgunluğumuza. Dinlenmenin tadı damağımızdan usul usul ilerler, gözlerimiz dalar güneşin ihtişamlı batışına.

Gecenin sessizliği çökmüş omuzlarımıza. Bir yandan düşünceler ve diğer yandan izbe fikirlere sahip olmak var. Bu yol nereye çıkacak bilmiyorum ama yorgunluk bitirecek bizi.

Ben hep burdayım, bıraktığın ve bildiğin yerde. Bir gün dönüpte bulamazsın diye, uzaklaşamıyorum.

Kaybettim işte. Uzatmanın manası yok.

Hayalini kurduğum mutluluğu, tüketemeden kaybetmiş gibi hissediyorum.

Belki burda karşılaşırız diye yazmıyorum, sen buraların insanı değilsin. Çünkü eğer öyle olsaydın, biz böyle olmazdık.

Sen benim unutmak istediğim sokaklarda gizlisin.

Hayat bekletmelere gelmez. Yaşayacaksanız, ne olursa olsun zaten yaşarsınız.

Var olmak isteyip de, bukadar yok olmayı nasıl başardım, inanın ben de bilmiyorum.

İçimizde öldürdüklerimizi hiçbir zaman bilmeyecekler.

Sonra ben büyüdüm ve her şey, tüm umutlarım küçüldü.

Dolu bir kafayı boş bir ruh ile dengeleyemezsiniz

Yaşadığını hissetmek için üşümelisin.

Gölgelerinizde boğulmamak için güneşe küstüm.

Yıktığım düzenimin üzerine seni koyduğumda, koca bir depreme sebep oldum.

Hepimiz, bir Hoşça kal’ın altına gömülen cesetleriz.

Kendinizi iyi hissetmek için, benim yarama dokunmayın.

Ben seni sevmeyi yokluğun da öğrendim, varlığın da kaybettim.

Gülümsemeyi bıraktığım an, tüm acıların yüzümden okunmasından kaygı duyuyorum.

Öyle ki; uzun zaman sonra, ancak radyo da çalan bir şarkı ile hatırladım seni.

Dökülen talihsizliğimden kaygı duymaksızın, yıldızlara bu gece seni anlattım.

loading